Dolar kuru

19 Nisan 2015

Havadan Sudan

Dolar kuru için yorumlar kapalı


Yaz yaklaşırken dolar kuru 2,6 seviyelerinde ilerliyor. Dolar ın sadece Türkiye de değil dünyada da bir yükselişi var. Dolar euro yu yakaladı gibi. Zannedersem bu amerikan ekonomisinin olumlu seyrinden de kaynaklanıyor. Geçen yıla göre amerikan ekonomisi kendini toparladı. Amerika dünyadaki gücünü güçlü dolar kuru ile sergiliyor. Bu sitedeki dolarla ilgili yazıların tarihlerine bakarsanız doların seyrini de görebilirsiniz. Konuya türkiye açısından bakarsanız doların önlenemez bir yükselişi var. Ülkemizde genel seçimlerin yaklaştığı şu dönemde doların da düşeceğini hiç tahmin etmiyorum.

BDDK

19 Nisan 2015

Havadan Sudan

BDDK için yorumlar kapalı


Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Türkiye’de tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerini korumak, bankalar ve özel finans kurumlarının piyasa disiplini içerisinde sağlıklı, etkin ve dünya ölçeğinde rekabet edebilir bir yapıda işleyişi için uygun ortamı yaratmak bu sayede ülkenin uzun vadeli büyümesine ve istikrarına katkıda bulunmak amacıyla 31 Ağustos 2000 tarihinde kurulmuş özerk bir kurumdur. İdari yapılanma, Kurul ve Kurum şeklinde örgütlenmiştir. Kurulun karar organı olarak aldığı karar ve yaptığı düzenlemelerin uygulanması, Kurumun yetki ve görevleri arasındadır.

BDDK, 5411 sayılı Bankacılık Kanunun ve mevzuatla kendisine verilen düzenleme ve denetlemeyle ilgili görev ve yetkileri kendi sorumluluğu altında bağımsız olarak yerine getirir ve kullanır. Kurumun kararları yerindelik denetimine tâbi tutulamaz. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi BDDK kararlarını etkilemek amacıyla emir ve talimat veremez.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, BDDK’nın karar organıdır. Kurul; biri başkan, biri ikinci başkan olmak üzere yedi üyeden oluşur. Kurul Başkanı Kurumun da başkanıdır.

Kaynak wikipedia

Türkiye’de Carrefour’un tarihçesi

7 Nisan 2015

Alışveriş

Türkiye’de Carrefour’un tarihçesi için yorumlar kapalı


CarrefourSA, Sabancı Holding ve Carrefour şirketlerinin ortaklığında oluşmuş bir market zinciridir. Türkiye’de 22’si hipermarket olmak üzere 100’ün üzerinde şubesi vardır, 9 tanesi İstanbul’dadır. İlk şubesi 22 Kasım 1993 tarihinde İstanbul-İçerenköy’de açılmıştır.2005’te Gima ve Endi’yi de bünyesine katmıştır. Carrefour 15 Haziran 1963’te Fransa’da açan Carrefour, bugün 29 ülkede, 12 binden fazla mağazasını yılda ortalama iki milyar kişi kullanır.

Carrefour’un tarihçesi

5 Nisan 2015

Alışveriş

Carrefour’un tarihçesi için yorumlar kapalı


İlk Carrefour mağazası 3 Haziran 1957’de Annecy’de açıldı. 1999’da Fransa’daki başlıca rakiplerinden biri olan ve Continent adıyla bilinen Promodès ile birleşti. Kurucu ortaklar Marcel Fournier ve Denis Defforey, “modern dağıtımcılığın Papası” olarak bilinen Bernardo Trujillo’nun ABD’deki seminerlerine katıldılar ve görüşlerinden fazlaca etkilendiler. Sloganları “Park yoksa iş de yok.” idi. Carrefour grubu ilk hipermarketini 15 Haziran 1963’de Paris yakınlarındaki Sainte-Geneviève-des-Bois’da açtı. Nisan 1976’da bağımsız ürünler anlamında “Produits libres” adı altında, elli ürünü markasız beyaz ambalajlarda düşük fiyatla satışa sundu ve bu ürünler yoğun ilgi gördü. Şu an Carefour Fransa’da Auchan ile birlikte en büyük süpermarketler zincirinden biridir.

Forex nedir ?

27 Mart 2015

Havadan Sudan

Forex nedir ? için yorumlar kapalı


Forex kısaltılmış hali olan FX İngilizce Foreign Exchange sözcüklerinden oluşur ve finans piyasalarının vazgeçilmezleri olarak yerini aldığını kanıtlamıştır. Çünkü günlük 5,5 trilyon dolar işlem hacmiyle dünyanın en büyük ve en hızlı gelişen finansal bir piyasa olması kişileri forex piyasasına yaklaştırmasında önemli bir rol üstlenmiştir. Farklı ülkelerin paralarının birbiriyle değiştirildiği bir döviz piyasasıdır. Forex piyasalarında dövizler arasında değişim temel alınsa da bu piyasanın beklenenden daha fazla ilgi görmesi sonucunda altın, gümüş gibi değerli metallerin dışına petrol ve farklı borsalara ilişkin endekslerde de işleme girilebilme özelliğine sahiptir. En çok işlem gören paritelerde gün içinde fiyatlar 18000 kereden fazla değişmektedir. Bu fiyat hareketlerinin göreceli olarak küçük olması (1 pip) sayesinde piyasa, kusursuz olarak çalışmakta ve likit olmaktadır. Forex piyasasının katılımcıları, ticari bankalar, merkez bankaları, portföy yönetim firmaları, sigorta şirketleri, büyük şirketler, korunma (hedging) fonları ve bireysel yatırımcılardır. Forex piyasasında emirlerin işlendiği genel bir merkez yoktur. Çünkü Dünyanın farklı yerlerinde coğrafi ticari merkezler vardır. Bu merkezler önem sıralarına göre Londra, New York, Tokyo, Singapur, Frankfurt, Zürih, Paris ve Hong Kong’tur. İşlemler; bankalar, kurumlar ve bireysel yatırımcılar arasındaki elektronik ağ üzerinden yapıldığından 24 saat boyunca işlem yapılabilir. Forex, günümüzde her ölçekte yatırımcının yalnızca bir internet bağlantısıyla günün her saatinde erişebildiği çok aktif bir piyasadır.
kaynak gcmforex

Izmir iktisat kongresi

14 Aralık 2014

Havadan Sudan

Izmir iktisat kongresi için yorumlar kapalı


23 Nisan 1920 de Ankara’da toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi, 2 Mayıs 1920’de 11 bakandan oluşacak hükümetin kurulması ile ilgili 3 numaralı kanunu kabul etmişti. Bu hükümette bir de İktisat Bakanlığı bulunmaktaydı.

Hükümetin programında mali ve ekonomik meseleler üzerinde önemle durulacağı da belirtilmişti. Ancak 1920-1922 yıllarında Türkiye, Kurtuluş Savaşı içinde bulunduğundan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin bu dönemdeki başlıca amacı yurdu istiladan kurtarmaktı. Savaşın gerektirdiği nedenlerle de, hükümet o sıralarda üretim ve endüstriye yatırım yapacak durumda değildi. Ancak yönetici kadro zaferden sonra prensip olarak siyasi ve ekonomik bağımsızlığı öngörmüştü.

Lozan Konferansına ara verildiği sırada, İzmir İktisat Kongresi 1135 delege ile 17 Şubat – 4 Mart 1923’de toplandı. İzmir İktisat Kongresinde, Yeni Türkiye’nin ekonomik sorunları tartışıldı. Ayrıca, Lozan’da devamı istenen kapitülasyonlar ve diğer imtiyazların kabul edilmeyeceği ifade ediliyordu. Bu kritik devrede, ekonomik sorunları düzenlemek için kararlar alan İzmir İktisat Kongresinde savaşlardan yorgun çıkan halka, ekonomik yön vermek ve harap olan yurdu kalkındırmak için yapılması gerekenleri tespit etmek amaçlanıyordu. İzmir İktisat Kongresi sonunda; kongreye katılanlar oybirliği ile Misak-ı İktisadı kabul ederek, modern ve müreffeh Türkiye için canla başla çalışmaya and içti.

Kongerede ;

Hammaddesi yurt içinde olan endüstri kollarının kurulmasına,
Özel Girişimcilerin Desteklenmesine,
Yatırmcılara kredi sağlayacak bankaların kurulmasına,
Sanayii teşvik edici yasaların çıkarılması,
özellikle gümrük tarifelerinin milli sanayiin kalkınma ihtiyaçlarına göre değiştirilmesi,
Yerli malların karada ve denizde ucuz tarife ile taşınması,
Sanayi banka

Osmanlı’da bankacılığın gelişimi

30 Kasım 2014

Havadan Sudan

Osmanlı’da bankacılığın gelişimi için yorumlar kapalı


Osmanlı imparatorluğu topraklarında, para piyasalarının oluşumu yeterli sermaye birikimine sahip yabancı ve azınlıklara mensup sarraflar eliyle gerçekleştirilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde, tedavülde olan çok sayıdaki yerli ye yabancı, değişik isimli ve ayarlı paraların (II. Mahmud döneıninde piyasada 36 çeşit gümüş para bulunuyordu) arasında fiyat farkları bulunması, söz konusu paraları alıp satan ve bunların fiyatları arasındaki farklardan yararlanmayı meslek haline getiren bir sanaf sınıfının ortaya çık-masına neden olmuştur. Giderek ellerinde sermaye biriken sanafların, vergi gelirleri karşılığında devlete borç vermeye başlamalarıyla bankerliğe dönüşüm başlamıştır.
Osmanlı İmparatorluğu’nda iık banka Avrupa’da bankacılığın ortaya çıkmasından yaklaşık 400 yıl sonra, yabancı ve azınlıklar eliyle, 1847 yılında Bank-ı Dersaadet (Banque de Constantinople) adı ile kurulmuş ve temel amacı sterlin ile kuruş arasındaki paritenin korunması olmuştur. Bu gelişmeleri takiben, 1856 yılında yönetim merkezi Londra’da olmak Üzere 500. 000 sterlin sermaye ile bir ticaret bankası olarak Osmanlı Bankası kurulmuştur. Osmanlı Bankasının kurulmasımn ardından, amaçları döviz spekülasyo-nundan yararlanmak ve Osmanlı hükümetine yüksek faizle borç vermek olan çok sayıda yabancı banka daha kurulmuş ve Osmanlı Devleti’nin 1875 yılında borçlarını ödeyemez duruma düşmesinin ardından söz konusu kurumların pek çoğu piyasadan çekilmek zo-runda kalmıştır.
1881 yılında. Düyun-u Umumiye’nİn kurulması ve İmparatorluğun dış borçlarının idaresinin bu kuruluşa devredilmesiyle, yeni bir döneme girilmiştir. Osmanlı gelir kaynaklarının uluslarası bir kuruluşun denetimine geçmesi, Avrupa’lı sermayedarlara yeterli güvence sağladığından, özellikle 1881 ‘den sonra İmparatorluk’ta birçok yeni yabancı banka kurulmuştur. Cumhuriyetin ilanına değin Ülkede kurulan yabancı ser-mayeli bankalar temelde, kendilerinden önce kuru]an]ara benzer olarak döviz işlemlerinden ve Osmanlı hükümetlerinin yaptığı iç ve dış borçlanmalarelan spekülatif kazançlar sağlamaya yönelmişler ancak bu faaliyetlere ek olarak Osmanlı devleti topraklarınela faaliyet gösteren yabancı sermaye kuruluşlarım da kredilendirmeye girişmişlerdir. 1888 yılında Menafi sandıklarında toplanan kaynakların kullanımının daha kontrollü bir biçimde yapılması amacıyla, tarımsal kredilendirmeyi devlet denetimine alacak olan Ziraat Bankası, ilk devlet bankası sıfatıyla, kurulmuş, sermayesi, Menati Sandıkların alacakları bu bankaya devredilmesiyle oluşturulmuştur. Spesifik olarak tarım sektörünün gelişmesi yönündeki temel amacı ve işleviyle, kuruluşundan (kooperatifleşme) geliş-mesine kadar bir kalkınma finans kurumu özelliği taşıyan Ziraat Bankası gibi, ilerleyen yıllarda da bu bankayı model alan kalkınma finans kurumları ve uzmanlık bankaları çeşitli ulusal sektörleri desteklemek amacıyla kullanılmış ve bu tür örgütlerin lokomotif görevi yaptığı sistem Türk Bankacılık sisteminin yapısal özelliklerinden biri haline gelmiştir.
1867 yılında kurulan ve günümüzün ticaret bankalarına benzer bir görev üstlenen ilk ulusal finans kurumu Emniyet Sandığı, 1907 yılında Ziraat Bankası’na bağlanmış ve bu sandık 1984 yılında Ziraat Bankası bünyesine katılarak, kapatılmıştır. Ülkemizde kurulan ilk ticari bankaların ortak özellikleri: bu bankaların yabancılar ve/veya azınlıklar ortaklığı ve/veya eliyle kurulmaları; halktan mevduat toplama yeteneklerinin düşük olması bu nedenle plasmalarında daha çok öz sermayelerini kullanmaları; bu bankaların sadece yabancıların ve azınlıklalrın elinde olan ticari işlemleri ve yatırımları kredilendirmeleri temel işlevlerinin devleti fonlama ve döviz işlemlerinden spekülatif kazanç sağlama olmasıdır. Bu temel özellikleriyle ülkemizde kurulup faaliyet gösteren ilk ticari bankaların ticaretin gelişmesine katkıda bulunduklarını, sermaye birikimi yaratarak bunu ulusal ekonominin gelişmesinde kullanmış olduklarını söylemek olası değildir. .Sözkonusu bankalar ticari faaliyetlerini ulusal coğrafyada mikro iklimler öiçeğinde gerçekleştirmişlerdir.

Kaynak : Biraz.gen.tr

Dolar kuru seviyesi

15 Kasım 2014

Havadan Sudan

Dolar kuru seviyesi için yorumlar kapalı


Dolar kuru 2,25 li seviyelerde gidiyor. Euro ise 3 liralardan 2,8 lere düştü. Zannedersem döviz belli bir süre bu seviyede devam edecek.

Osmanlı bankasının tarihçesi

31 Ağustos 2014

Havadan Sudan

Osmanlı bankasının tarihçesi için yorumlar kapalı


Bank-ı Osmanî-i Şahane, uzun yıllar Osmanlı İmparatorluğu’nun resmi bankası ve hazinedarı olarak görev yaptı. İmparatorluk genelinde birçok altyapı yatırımını destekleyen Banka, yaygın şube ağı sayesinde piyasa ile ilişkilerini artırarak ticari bankacılıkta kendisine önemli bir yer edindi. Aynı zamanda banknot emisyonu imtiyazına da sahip olan Bank-ı Osmanî-i Şahane; mevduat, emanet, kredi ve iskonto gibi hizmetleriyle günlük yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline geldi.

Bank-ı Osmanî-i Şahane’nin kuruluşu, 4 Şubat 1863 günü imzalanan bir sözleşmeyle gerçekleştirildi. 1856’da İngiliz sermayesiyle kurulan Ottoman Bank’in İngiliz ortakları, şirkete yeni katılan Fransız ortaklar ve Osmanlı makamları tarafından imzalanan sözleşme, Kırım Savaşı’ndan beri süregelen mali krize son vermeye kararlı Sultan Abdülaziz tarafından kısa bir süre içinde onaylandı. Böylece Ottoman Bank’in mirasını devralan Bank-ı Osmanî-i Şahane, 1 Haziran 1863 tarihinden itibaren yeni kimliğiyle hizmet vermeye başladı.

Para sisteminin sağlıklı hale getirilmesi ve Bank-ı Osmanî-i Şahane’nin kurulması, Tanzimat’ın maliye alanındaki icraatlarının başında yer alıyordu. Banka, Osmanlı İmparatorluğu’na borç kaynağı yaratacak, borçlanmalarda aracı rolü üstlenecek ve devlet bankalarının en önemli imtiyazlarından biri olan para basma hakkını kullanacaktı. 17 Şubat 1875’te imzalanan yeni bir sözleşme ile Banka, imparatorluğun hazinedarı konumuna getirildi. Böylece, artan mali desteğine karşılık, bütçenin hazırlanmasında ve uygulamasında söz sahibi olarak, hazine işlemlerinde de tekel durumuna geldi.

Osmanlı İmparatorluğu’nun mali krize girmesi sonucunda, Banka, bu duruma çare olarak görülen Düyun-ı Umumiye İdaresi’nin 1881’deki kuruluşunda aktif rol aldı. Devletin borçlanma yükünün önemli bir kısmını Düyun-ı Umumiye’nin devralmasıyla yeniden yapılanma sürecine giren Bank-ı Osmanî-i Şahane, ticaret ve yatırım bankacılığına yöneldi. O yıllarda, Müşterek-ül Menfa Tütün Rejisi (1884), Rumeli Demiryolları bağlantıları (1885), Beyrut Limanı Şirketi (1888), Selanik İstanbul Demiryolu bağlantısı, İzmir-Kasaba Demiryolu’nun uzatılması (1984), Ereğli Kömür Madenleri (1896), Beyrut-Şam-Havran Demiryolu ve uzantısı (1892-1900) ile Bağdat Demiryolu (1903) yatırımlarına iştirak etti. Altyapı girişimlerinin yanı sıra giderek genişleyen müşteri portföyüne de kavuşarak, bir ticari banka kimliğine bürünmeye başladı. Bu doğrultuda 1890 yılından başlayarak şube sayısını artırmaya önem veren Banka, 1910’dan sonra iyice çoğalan şubeleri sayesinde piyasa üzerindeki etkisini daha da güçlendirdi.

1. Dünya Savaşı, Bankanın faaliyetlerini oldukça etkiledi. Osmanlıların savaşa girmesiyle, Fransa ve İngiltere’nin gözünde Osmanlı hukukuna bağlı bir şirket olarak “düşman kuruluş” niteliği kazanan Banka, Osmanlı İmparatorluğu tarafından da İngiliz ve Fransız sermayesi sebebiyle aynı derecede güvenilmez kabul ediliyordu. Bu dönemde, Fransız ve İngiliz müdürlerin görevlerini bırakması ve para basma imtiyazından vazgeçilmesi şartıyla, Bankanın faaliyetlerine devam etmesine izin verildi.

Bank-ı Osmanî-i Şahane, savaştan sonra 10 Mart 1924 tarihinde imzalanan bir sözleşmeyle para basma imtiyazını Türkiye Cumhuriyeti’ne devrettiyse de, Merkez Bankası’nın kuruluşuna kadar hazine işlemlerini sürdürmeye ve Devlet Bankası statüsünü korumaya devam etti. Bu dönemde, yeni siyasal rejime uygun olarak “Osmanlı Bankası” adını aldı. 1933 yılının Haziran ayında imzalanan sözleşmeyle özel bir ticaret bankası olarak yapılanan Osmanlı Bankası, 1952’de imzalanan bir başka sözleşmeyle, 1990’lara dek süren yeni statüsüne kavuştu.

1914 yılında, 37’si Anadolu’da, 11’i Suriye ve Filistin’de, 5’i Mısır’da, 3’ü İstanbul’da, 5’i Trakya’da, 6’sı Makedonya’da ve diğerleri Kıbrıs, Mezopotamya, Arabistan ve Arnavutluk’ta olmak üzere 80’i aşkın şubesi bulunan Osmanlı Bankası; gerek savaş boyunca, gerekse hemen sonrasında şubelerinin çoğunu kapatmak zorunda kaldı. Buna karşılık, 1920-1930yılları arasında İngiliz sermayedarların isteği doğrultusunda, Ortadoğu’da hızlı bir şubeleşmeye gidildi. 1956 yılında Mısır şubelerinin millileştirilmesi ve el konulması sonucunda Ortadoğu’daki faaliyetlerinde önemli bir kayba uğradı. Aynı dönemde Kenya, Uganda, Tanzanya, Rodezya, Katar, Abudabi, Sudan ve Katar’da, İngiliz sermayedarlara bağlı olarak çalışmalarına devam etti. 1969 yılında ana sermayedar Grup Paribas’in isteği doğrultusunda; Avrupa, Ortadoğu ve Afrika’daki şubelerini Grindlays Bank’e devreden Osmanlı Bankası, bu tarihten itibaren yalnızca Türkiye sınırları içerisinde hizmet vermeye başladı. 1993’e gelindiğinde anonim şirket statüsüyle yeniden yapılanan Bankanın hisseleri, Haziran 1996’da Garanti Bankası’na ait Clover Investments tarafından satın alındı ve Banka, Doğuş Grubu’na katıldı. 31Ağustos 2001 tarihi itibarıyla Doğuş Grubu bünyesindeki Körfezbank ile birleşen Osmanlı Bankası, 21 Aralık 2001’de ana hissadarı Garanti Bankası’nın bünyesine dahil oldu.

Nestlé

5 Ağustos 2014

Alışveriş

Nestlé için yorumlar kapalı


Bu makale, Nestlé’nin 1870-1921 arasında Osmanlı İmparatorluğu’ndaki faaliyetlerinin kısa bir tarihini veriyor. Osmanlı’da şehir piyasasına giriş yapabilmek ve Osmanlı tüketicisinin ilgisini çekebilmek için Nestlé’nin kullandığı araçları özetliyor.

Nestlé’nin ilk yılları

Nestlé’nin pazarlama stratejileri, yeni bir ürünü satmak için geliştirildi: Farine Lactée isimli toz bebek maması.

Bu stratejilerle şirketin erken piyasa liderliğine ve küresel açılımına ulaşıldı. 1875’de şirket 20’den fazla ülkeye ihracat yapıyordu, bunlar arasında Mısır, Rusya, Osmanlı İmparatorluğu, Endonezya/Malezya yer alıyordu.

1860’larda Avrupa’da, anne sütünün olumlu yanlarını anlatan pek çok yayın vardı ve bunların arasında, emzirmemenin bebek ölümleri üzerindeki etkilerine değinen kitaplar da bulunuyordu. Aynı dönemde bebeklerin sadece anne sütüyle beslenmemesi, ek besinlerin de olması gerektiği tartışılıyordu.

Bazı sağlık uzmanları süt tozlarının doğal beslenmeye engel olduğunu düşünüyor ve bu konuda yapılan reklamlardan şikayetçi oluyorlardı. Böylece şirketler bir yandan bilimsel olarak anne sütüne alternatif olduğu taahhüt edilen süt tozunu satmaya çalışıyor, bir yandan da anneleri, bebeklerini anne sütüyle beslemekten uzak tutmamak için gayret gösteriyordu.

Osmanlı İmparatorluğu ve Nestlé

Batı’da üretim yapan Nestlé, Osmanlı İmparatorluğu’nu başta sadece bir ihracat pazarı olarak görüyordu. Şirket kurucusu Henri Nestlé’nin önde gelen hedefi Avrupa veya dünyanın diğer bölgelerindeki şehirlere hitap etmekti. Nestlé’nin süt temelli ürünü Farine Lacteé için büyük şehir merkezleri uygun bir piyasaydı.

19. yüzyılda Avrupa ile mukayese edildiğinde, Osmanlı İmparatorluğu az gelişmişti, ancak Nestlé’nin hedef aldığı tüketici kitlesini fakir olarak değerlendirmek mümkün değildi ve Osmanlı’nın başkenti İstanbul, Farine Lacteé için uygun bir piyasaydı.

1830’larda başlayan modernleşme dönemiyle Osmanlı hükümeti gittikçe çoğalan siyasi, sosyal ve maddi sorunlarla karşılaşmıştı. Osmanlı Devleti’nde gelişen yeni düşüncelerle ve 1838’den itibaren Avrupalı devletlerle imzalanan ticaret anlaşmalarıyla birlikte piyasa giren seri üretim ürünleri imparatorluğun geleneksel esnaf üretim şekillerini etkilemeye ve büyük şehirlerdeki tüketim alışkanlıklarını değiştirmeye başlamıştı.

1885’te 870 bin olarak tahmin edilen İstanbul nüfusu, 1900’de bir milyona ulaşmıştı. Maddi geliri yükselen Osmanlı bürokrat kesiminin Avrupa’nın yaşam tarzına yatkınlığı artmaktaydı. 1870’lerin başında, Nestlé’nin Osmanlı piyasalarındaki hedef kitlesi olmuşlardı.

Avrupa’da olduğu gibi, Osmanlılarda da kamu sağlığı, bireysel hijyen, çocuk ölümleri ve düzgün beslenme ve yetiştirme yöntemleri hakkında birçok yayın bulunuyordu. Osmanlı çocuk doktorlarının birçoğu Avrupalı meslektaşlarının görüşlerini paylaşıyordu.

Nestlé Osmanlı piyasasına girdiğinde, karşılaştığı şartlar Avrupa’daki gibi değildi. Devlet yapısı ve şehir toplumu modernleşme yolunda olsa da, anne sütü beslenmesine yönelik alışkanlıklar ve uygulamalar daha çok geleneksel bir yolu takip ediyordu. Diğer taraftan, sağlık uzmanlarının süt tozuna karşı tutumları tamamen engelleyici de değildi.

Nestlé İstanbul’da: İlk 35 yıl (1870-1905)

Avrupa’da olduğu gibi, Osmanlı piyasalarında da satış temsilcileri ürünlerin dağıtımını sağlıyordu. Satışta, eczaneler büyük bir önem taşıyordu çünkü bebek maması sadece bir ana sütü yedeği olarak değil, hasta çocuklar ve daha sonra yetişkinler için de bir ilaç olarak kullanılıyordu.

Satış mümessilliğinin dışında, Osmanlı İmparatorluğu’nun İzmir, Selanik, Kahire ve İskenderiye gibi büyük şehirlerinde de distribütörler bulunuyordu ve çoğu eczaneydi.

İstanbul ajanı tüm günlük Osmanlı gazetelerine ve periyodik yayınlara reklam vermekle mesuldü. Nestlé sadece Vakit gibi Osmanlıca/Türkçe yayınlara değil, yerli azınlıklara hitap eden gazetelere de reklam veriyordu.

19. yüzyılın sonlarında Avrupa’da yapıldığı gibi, burada da ürünü deneyen tıp uzmanları, özellikle çocuk doktorları, gazete makaleleriyle önerilerde bulunuyorlardı.

1890’larda eşantiyon ürün, broşür, tanıtım dergisi, resim ve reklam panoları için masrafların arttığı görülüyor. 20. yüzyılın başlarında ise, bu tür araçlar için yapılan harcamalar reklam masraflarını geçmeye başladı.

Diğer taraftan, Nestlé geleneksel Osmanlı esnaf yöntemlerini kullanıp, ürünü tanıtmak için bir deve üstünde müzik çalarak sokakları geziyordu. Bu yöntem özellikle okuma yazma bilmeyen Osmanlı tüketicisine ulaşmak için kullanılıyordu.

Nestlé’nin Anglo-Swiss Condensed Milk Company ile birleşmesi (1905-1912)

1905’e dek en başarılı rakibi olan Anglo-Swiss Condenesed Milk Company ile birleşen Nestlé’nin bundan sonraki adı Nestlé and Anglo-Swiss Condensed Milk Company olarak belirlendi.

NASCM’nin yeni yönetimi, İstanbul dahil olmak üzere satış ve distribütörlük sistemini yenilemeye ve satış mümessillerinin birçoğunu yerli şirketlerle değiştirmeye karar verdi.

Dönemin Osmanlı gazetelerindeki reklamlara bakıldığında, Nestlé’nin yeni depo distribütörünün George Baker & Son isimli bir şirket olduğu görülüyor. Londra merkezinin yönetiminde ve George Baker & Son şirketinin yeni mahalli distribütör olmasıyla, Ortadoğu bölgesi için bütün ürün yelpazesi, pazarlama ve reklam stratejileri yeniden canlandı.

Reklam baskıları görsel olarak genişletilmekteydi. Osmanlı yazılarının kaligrafik şekli, “etnik” reklamcılık olarak hitap edilen pazarlamanın en ilginç örneklerinden biri. Bu tür reklamlarla geleneksel “levha” yazısından yola çıkılarak, Avrupa reklamlarındaki kuş yuvası sembolü kullanılmadan ürünlerin tanıtımı amaçlanmıştı. Bununla birlikte, Nestlé ürünlerine ilgi çekebilmek için açık hava reklamları büyük önem kazanmaya başladı.

İstanbul’un Ortadoğu merkez şubesine dönüşümü (1912-1916)

Nestlé’nin Türkiye’de, gelişen faaliyetlerinin sonucunda, şirket Ortadoğu bölümünü Londra’dan İstanbul’a almaya karar verdi.

Bu girişim çerçevesinde atılan en mühim adımlardan biri, dönemin meşhur Osmanlı mecmuası Servet-i Fünun’da 26 sayfalık, tanıtım amaçlı bir ek vermek oldu. Bu, Osmanlı basınında yayınlanan şirket tanıtımlarının ilk örneklerinden biri. Bu basın tanıtımı Osmanlı okurlara Nestlé’nin temelleri, fabrikaları, üretim şekilleri, yeni ofis ve çalışanları ve tabii ki tarifleri hakkında bilgi veriyordu.

1905-1906 arasında reklam panoları ve açık hava reklamcılığı ile başlayan şirket, artık Beyoğlu/Pera’da ışıklandırılmış reklam yapmaya başlamıştı. Nestlé bu teknolojiyi, şehrin en muhteşem ışıklandırılmış açık hava reklamcılığı olarak değerlendiriyordu.

Genel anlamda ticaret amaçlı açık hava reklamlarına, herhangi bir dini yasaya veya padişahın kişiliğine karşı bir tutum göstermiyorsa izin veriliyordu. Ancak II. Abdülhamid döneminde çıkarılan yasalar poster ve afiş reklamları için gerekli izinleri belediyelerin vermesi mecburiyetini vurguladı.

1900’lerin başında, Nestlé halkın ilgisine hitap etmenin ve bu ilgiyi canlı tutmanın önemini anlamaya başladı. Bu önlemler arasında reklam panoları dikmek, mağazalar için reklam tabelaları dağıtmak, satış mağazalarını afişlerle süslemek, Osmanlı sağlık uzmanları ile sıkı iletişim kurmak ve Kızıl Haç ve Yunan Kızıl Haç tarafından düzenlenen fuarlara katılmak sayılabilir.

Çok kullanılan başka bir yöntemse, kampanya düzenlemekti. Örneğin 1914’ün başlarında şirket günlük Osmanlı Tanin gazetesine bir ilan vermiş ve merkez şubeye 12 adet kondanse süt etiketi getirenlerin kuraya katılıp, hediyelerden bir tanesini kazanma şansına sahip olduğunu duyurmuştu.

Bu kondanse süt kampanyasının 1913’ten sonra gelmesi sadece bir tesadüf değildir çünkü o yıl, belediye hijyenik nedenlerden dolayı sütün sokaklarda bakır tenekeler içinde satılmasını yasaklamıştı. Osmanlı hükümeti hijyen standartlarını Avrupa seviyesine getirmek için hayli çaba gösteriyordu ve Nestlé yerli rakiplerine karşı bir avantaj kazanmak için bu uygulamaları yakından takip ediyordu.

Osmanlılar 1914’te savaşa girme kararını aldıklarında, Nestlé bu duruma da hazırlıklıydı. Bir yönetim kurulu toplantısında, şirketin “Nestlé & Anglo-Swiss Condensed Milk Co. Agence Général du Levant Constantinople” olan isminin değiştirilip, “Compagnie Nestlé Constantinople” olmasına karar verildi. Bu değişimin nedenleri ortaya konulmamış olsa bile, yönetimin “İngiliz” kelimesini kaldırma arzusu olduğu düşünülebilir.

Savaş döneminde Nestlé (1914-1918)

1906-1914 için Türkiye ve Ortadoğu’ya yönelik satış verileri mevcut olmasa bile, 1900-1905 seneleri arasında Nestlé ortalama 10 bin-20 bin civarında kutu sattı. 1915’te satışlar on katına çıktı. Savaş, Nestlé’nin büyümesinin ana sebeplerden biri oldu. Süt kıtlığı, hammadde teminatı ve dağıtımda yaşanan sorunlara rağmen, süt ürünlerine yönelik talep savaş döneminde özellikle hükümet anlaşmaları çerçevesinde arttı.

1908 devrimiyle Jön Türkler birçok Osmanlı’nın ümit bağladığı 1876 anayasasını tekrar yürürlüğe koydu. Ancak II. Abdülhamid’in 30 senelik istibdadından kurtularak istikrar, hürriyet ve zenginliğe kavuşma ümitleri gerçekleşmemiş ve yeni hükümet de uluslararası alanda önemli bir başarı elde edememişti.

Nestlé, Balkanlar ve Ortadoğu’yu merkezden yönetmekteydi, ancak 1912/1913’ten itibaren Balkanlar, Yunanistan, Suriye, Filistin, Mezopotamya ve Türkiye yönetimini İstanbul ofisi doğrudan kontrolü altına almıştı. Nestlé’nin Osmanlı hükümeti ile bir anlaşması olduğuna dair herhangi bir kanıt mevcut değilse de, şirket Osmanlı askeriyesine gıda teminatında bulunuyordu ve 1913’te Sultan V. Mehmet tarafından bir sertifika ve gümüş sanayi nişanı ile ödüllendirilmişti.

Padişahın tuğrasını taşıyan bu sertifika, Nestlé’nin mahalli prestijine büyük katkıda bulunmuştu. İki sene sonra bu sertifika Latin Amerika piyasasında şirketin coğrafi genişliğini ve başarılarını kanıtlamak üzere kullanıldı.

Nestlé’nin yeniden yapılandırılması (1919-1921)

Savaştan sonraki dönemde Nestlé ağır bir kriz ile karşılaştı. Hükümet ile anlaşmalar düşmanlıkların bitmesinden dolayı sona ermiş, savaş döneminde kondanse süt ve süt tozuna alışan sivil tüketici taze sütü tercih etmeye başlamıştı.

Bu sorunları atlatabilmek için Nestlé 1919’da Paris’te kurulan yeni merkezinin yönetimi altında distribütörlük sistemini yeniden yapılandırmaya başladı. Nestlé Osmanlı piyasalarındaki ağını ana şehirlerin dışına genişleterek, Karadeniz Bölgesi’nin Trabzon ve Samsun kentlerinde de bölge sorumluları çalıştırmaya başladı.

Artık pazarlamaya şirket kapsamında daha büyük önem verilmekteydi ve yeni yönetim için hazırlanan raporda publicité (tanıtım) olarak adlandırılan bu bölüm önemli ve geniş bir yer tutuyordu.

Rapor, MVC’ler tarafından kullanılan bütün değişik reklam yöntemlerini bu satış birimi altına toplayarak kontrolü ve MVC müdürlerinin faaliyetlerini, fikirlerini ve önerilerini sınıflandırmayı amaçlamaktaydı. Paris’teki bu merkezileşme, Nestlé’nin belli bir bölgedeki başarısından benzer piyasaların da faydalanabilmesini mümkün kılacaktı. Gerekirse bu yöntemler değiştirilerek veya özelleştirilerek başka piyasalarda kullanılacaktı.

Bu düşünceyi gerçekleştirebilmek için şirket aylık bir tanıtım dergisi çıkarmaya başladı. Yayın, müdürlere reklamları, tecrübeleri ve pratik önerileri hakkında fikir alışverişinde bulunma imkanı sunuyordu.

Ancak Nestlé mahalli yönetimlerle işbirliğindeki sorunları çözmek zorundaydı. Bu durum Batılı ülkelerde daha kolaydı. Doğuda gerekli bilgilere ulaşılmış olsa bile, annelerden oluşan hedef kitleye seslenmek her zaman mümkün değildi. “Şark annesi ve eşi, evinin mahremiyetinde, dünyadan uzak, saklı ve ulaşılması neredeyse imkânsız bir biçimde yaşamaktaydı”. Hedefi gözden çıkarmadan, sokaklar gibi herkesin serbest dolaşıp kendini gösterebildiği yerleri bulmak tavsiye ediliyordu.

Raporlardan, Nestlé’nin tıpkı Avrupa piyasaları gibi, Doğu’nun da homojen bir piyasa olmadığını fark ettiğini görüyoruz. Örneğin şirketin Suriye’de, Türkiye veya Mısır’daki yöntemlerle hareket etmesi mümkün değildi. Suriye’deki tanıtım (publicité) hakkında yazılan bir makalede, yazar başarılı bir reklamın hedef kitlenin mentalitesini göz önüne alması gerektiğinin altını çiziyordu.

Suriyeliler daha az çağdaş olarak değerlendirilirken, Türkler ve Mısırlılar Batılaşmışlardı ve bu yüzden modern reklama daha yatkındılar.

Nestlé Türkleşiyor

Muller’in yönetimi altında Türkiye’de Nestlé ürünlerinin satışını artırmak için gösterilen çabaların bir kanıtı da, bu göreve birden fazla kişinin atanması. Bu bölümde Müslüman bir Osmanlı’nın çalıştırılması, Nestlé’nin etnik bir faktör olarak yerel bilgiye önem verdiğini gösteriyor. Çeşitli reklamlarda yerel adet ve geleneklerin ürünleri pazarlayabilmek için dikkate alındığı görülüyor.

Mirza Bey gibi reklamlarda karikatürleştirilmiş Osmanlı karakterleri tüketicinin Nestlé ürünleriyle daha sıkı bağdaşmasını sağlıyordu. Nestlé’nin her zaman merkezde olduğu esprili hikayeler, bu insanların ve ailelerinin güncel hayatlarını ışıklandırmaktaydı.

1914’te Nestlé, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki 40 seneyi geçen varlığı ile övünerek, şirket tarihinin de bir pazarlama aracı olabileceğini ispatlıyordu.

Nestlé, 1908’den itibaren gelişen Türk milliyetçiliğinin ve yabancı şirketlere karşı düşmanlığın hedefi olmaya başlamıştı. Osmanlı gazetelerinin ve mecmualarının editörlerine yazılan bazı mektuplar buna örnek. Uzun vadeli ve tanınmış yabancı şirketler Osmanlı toplumunun kötüleşen durumunun taşıyıcıları olarak öne sürülüyordu.

Osmanlı İmparatorluğu’nun çökmesi ve cumhuriyetin kurulmasından hemen sonra bu şikayetçi Osmanlı tüketicisinin arzusu yerine gelecekti. Cumhuriyet altında büyüyen ve çok faal olan yerli bir sanayi sektörü, ürünlerini yerli mallar için açılan sergilerde sunmaya başladı. Bu dönemlerde Nestlé ilk çikolata fabrikasını İstanbul’da açmıştı ve mahalli fuarlarda ürünlerini Türk şirketlerinin hemen yanında sunuyordu.

Sonuç

Uygun pazarlama yöntemleri kullanmak ve sürekli yeni reklam araçları araştırmak Nestlé’nin Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerindeki ve genç cumhuriyetteki devamlı başarısının kilit sebepleri oldu. (YK/GG)

* Makaleyi İngilizce orjinalinden Cenk Alican Türkçeleştirdi.
** Toplumsal Tarih dergisinin Nisan 2008 sayısında yayınlanan makaleden Gökçe Gündüç kısaltarak derledi.

Hakkımda

...

Onur Kayıkcı

İlk İnternet sitemi yapalı 20 yılı aşmış. Bu sitede havadan sudan yazılarım yer almaktadır. Tüm içerikler kendime ait olup sponsorlu içerik yoktur. görsel içerikler için aşağıdaki simgeden instagram hesabıma bakabilirsiniz. Linkler aşağıda!

 iletisim@onurkayikci.com







Arşiv